MENÜ
Ankara 18°
Ankara Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Türkiye'yi durdurabilir misiniz?
Vedat Bilgin
YAZARLAR
27 Ağustos 2020 Perşembe

Türkiye'yi durdurabilir misiniz?

Bütün Batılı başkentlerde bu sorunun sıkça sorulduğu konuşulduğu bir zamanda yaşıyoruz. Yüz yıl önce Türkiye için uygun görülen yer bellidir: Batı’nın kontrolünde, kendi tarihsel hinterlandında bir iddia taşımayan, özellikle stratejik kaynaklardan mahrum bırakılmış, yoksul ancak Batı’ya bağımlılığı ölçüsünde ayakta kalacak bir ülke söz konusudur. Emperyalizmi önce Çanakkale’de, sonra Milli Mücadelede olmak üzere iki defa yenmiş olmasına rağmen maalesef 20. yüzyılda Türkiye’ye uygun görülen yer budur.

Sanayileşmiş Batı karşısında tarımsal bir imparatorluğun tasfiyesi sonrasında cumhuriyet, yoksul, ekonomisi zayıf, örgütsüz bir toplumda ve geri kalmış tarımsal bir ülkede kurulmuştur. Bilhassa Milli Mücadele sonrası bu geri kalmış toplumsal yapıyı değiştirme yönünde arzu ve gayretler konjonktürün de etkisiyle fakat esas olarak Tek Parti yönetiminin kurulmasından sonra kaybolmuş; erken cumhuriyetin gelişme heyecanı yerini bürokratik tutuculuğa bırakmış, bunun sonucunda rejim otoriter bir karakter kazanmıştır.

NEREDEN NEREYE

Böylece Cumhuriyetin demokrasiye açılmasının önünün kapatılmasının sonuçları arasında iki netice ön plana çıkmıştır: İlki, devlet-halk çatışmasının meydana getirdiği sorunlar; diğeri, demokrasiden uzak bir siyasal rejimin ekonomide ve dış politikada karşılaştığı zorluklar. Soğuk Savaşın getirdiği yeni düzen ve onun NATO, IMF, Dünya Bankası gibi kurumsal yapıları hem Türkiye’yi iyice kontrol altına alarak hareket kabiliyetini azaltmış hem de NATO vasıtasıyla askeri bürokrasinin siyaset üzerinde daha sonra ‘vesayet’ diye ifade edilen bir konum elde etmesine yol açmıştır.

Bu durum üç kıskacın oluşmasına yol açmıştır. Birincisi, ekonomik politikaların Dünya Bankası, IMF başta olmak üzere Batı vesayetinde sürdürülmesidir. İkincisi, çok partili hayata geçilmiş olmasına rağmen halkın oyu ile iktidara gelen partiler, toplumsal talepler doğrultusunda Batı’ya rağmen bir proje yapmaya koyulduklarında bürokratik mekanizmaların devreye girerek işi zorlaştırması, engellemesidir. Üçüncüsü ise, uluslararası ilişkilerde Batı dışı işbirlikleri veya yeni açılımlara yönelme girişimlerine karşı askeri müdahalelerin devreye sokulmasıdır.

BATI GEÇ KALDI

Şimdi bütün bunlar tarihe karışmıştır, artık yapı değişmiştir. Türkiye son yirmi yıllık dönemde hızlanan bir biçimde önce siyasal alanda, ülkenin önünü kesen devlet içindeki bürokratik otoriteyi tasfiye ederek, militarizmin vesayetine son saldırısı olan 15 Temmuz ihanetini de çökerterek nihayet vermiştir. Daha az önemli olmayan değişim ise ekonomik ve toplumsal alanda yaşanmıştır. Ekonomi, ihracata dönük bir şekilde yeniden yapılanırken, sivil toplum ve piyasa dinamiği, Türkiye’yi hızlıca yeni teknolojilerle buluşturan bir üretim yapısına taşımıştır.

Türkiye, Akdeniz’e açılmışsa, Karadeniz’de bayrak dalgalandırıyorsa, Suriye’de, Libya’da varsa hep bu başarıların neticesidir. Kısaca, Türkiye artık durdurulabilecek bir yerde değildir. Peki, bunların arkasında bu süreci yöneten bir siyasal irade, bir liderlik bir siyaset olduğunu ayrıca söylemek gerekir mi? Cevap açıktır hiçbir şey kendiliğinden olmaz. Malazgirt’ten bugüne geçen 945 yıl boşuna yaşanmamıştır, kutlu olsun.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ankara Gazetesi