MENÜ
Ankara 26°
Ankara Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Çin nereye koşuyor?
Metin BOŞNAK
YAZARLAR
23 Eylül 2013 Pazartesi

Çin nereye koşuyor?

Kayıtlarda olan değil hafızalarda olan tarih geleceği yazacak...

Britanya’nın hafızası güçlüdür, İsrail’in de; İran’ın da.

Çin’in kayıtlı ve siyasi hafızası da güçlüdür.

Devlet sistemi de değişmiş, ama hafızası değişmemiştir.

Önce İngiltere’yi 99 yıllığına “kiraladığı” Hong Kong’dan 1997’de çıkardı.

Yanında İngiltere’ye “verilen” Kowloon ve “Yeni Topraklar”ı da aldı.

Ama “kiralamanın” tarihçesini hafızasında tuttu.

Mesele sadece yapılan kontratın sonra ermesi değildi.

Eski müstemlekecinin oradan çıkarılması psikolojik bir üstünlük oldu.

1842’deki Nanking Anlaşmasından beri İngiltere bölgede oynuyordu.

Çin arkasında durmasaydı, kontrat yenilenebilirdi.

İngiltere, sermayesi ve bölgeye yerleştirdiği hafıza çipleriyle hala orada belki.

Ancak bu durum ikonların konuştuğu dünya siyasetinde önemli bir “reconquista” oldu Çin için.

Tıpkı Endülüs’teki gibi.

“Beyaz Çin”de en azından şimdilik sorun görünmüyor.

Çin belki zamanla siyasi oligarşinin Mao’yu ikonlaştırarak, Çin halkının kapitalizme nasıl işçi yapıldığını sorgulayabilir. İhtimal ki bu da Marksizm’in yeniden, püriten bir model içinde yorumlanmasını getirecektir. Sonra Mao’ya dönecek olan bakışlar medya ve oligarşik siyaseti zorlayacaktır.

Ancak, buna karşı reçeteler de sunulabilir.

Hani tarihsel şartlar filan...

Japonya ve Rusya sendromları önemlidir.

Çin kendi trajedilerini hem Japonya hem de Batı emperyalizmine karşı kimlik yapacaktır.

Beyaz Çin Sarı Çin’i nüfus açısından uzun yıllardır kontrol etmektedir.

Çin’deki dini gelenekler, Hindistan’daki kast sistemi bu anlamda Batı’nın işine yaramıştı.

Çin’in kültürel genlerini Beyaz Çinli bu sefer de Batı’ya karşı istihdam edebilir.

 Bu suretle içerde nüfusu bir arada tutmak isterken, “Beyaz Çin” Batı’yı da dengeleyecektir.

Yani “tehdit” algıları oluşturmak ve bunu zamanla bir “milli” kimliğe dönüştürmek...

Batı’dan aktarılan sermaye ve teknoloji yanında makine parkları ise Çin’in artık kendine ait olacaktır.

Bu da diplomasi de kaçınılmaz olarak Çin’in “daha erkek” olmasına neden olacaktır.

Dünya pazarlarındaki mahut ama yaygın Çin malı hükümranlığı bir yana...

İlk büyük gövde gösterisi 2008’deki Olimpiyat Oyunlarında yapıldı.

Çin sırf Olimpiyatlar için adeta sıfırdan kent yarattı.

Çin diasporasını çok derinden etkiledi bu durum. Ayrıca Batı ülkelerindeki diaspora Çinlileri, özellikle Amerikan tarihindeki yerlerini tekrar sorgulayacaklar ve belki siyahlardan daha etkili bir muhalefet damarları oluşturacaklardır.

Onca mutantan açılış ve kusursuz organizasyonun amacı sadece turistik cazibe olmak değildi.

Çin dünya pazarlarında sadece “ucuz üretici” olmak değil, artık belirleyici de olmak istiyor.

Ortadoğu halen Anglo-Amerikan diplomasisine göre şekillenmeye devam ederken, Çin Afrika’da sessiz diplomatik devrimler yapmak istiyor. Bazı yerel darbeler, borç silmeler, petrol arama çalışmaları bunun açık göstergeleridir. Bir anlamda, Anglo-Amerikan dünyanın eski hükümranlık bölgelerine uzanmak istiyor.

Neden derseniz?

Cevabım yine tarihsel hafıza olacaktır.

Kuzey Kore ve Vietnam sendromlarını Çin’in unuttuğunu sanmıyorum.

Soğuk Savaş döneminde SSCB ve ABD arasındaki savaşta Çin Komünist Blok içinde en az yara alan ülke oldu. Bunda iç siyasette komünist, dış ticarette ABD ile olan ticari ilişkileri etkili oldu. Ayrıca Çin özellikle son on yıldır dünyada piyasalardan en çok petrol ve demir-çelik çeken ülkeler arasında. Belki bugünlerde başlarda.

Enteresan bir şekilde kapitalizm, Mao üniformalarını çıkarttığı Çin’e kendi tasarladığı işçi elbisesini giydirdi. Ama bunun arkasından tasarımcıların sorgulanması da gelecektir.

Sanayi üretimindeki başarısı yanında gıda meselesini de eklersek Çin, bu yılki gerçekleştirdiği yıllık yüzde on bir oranında büyüme hızı ve yıllardır devam eden ortalama yüzde onluk büyüme hızıyla kendinde “ABD doları” haricinde bir uluslararası para birimi ihdas edilmesi ve uluslar arası sistemin yeniden oluşması yönünde sessiz ama ciddi adımlar atmaktadır. Buna dünyadaki yeni paylaşım planları dâhildir. Japonya’nın nüfusu ve ekonomisi 2050 yılında tamamen “tehdit” olmaktan çıkarken, Çin’in kendisi yeni bir “tehdit” unsuru olacaktır. Belki bu arada Hindistan ile Çin arasında Ortadoğu tipi sorunlar çıkacaktır.

Şüphesiz ki...

Şu an demografik yapısındaki itaatkâr ve nispeten az karışmış ırkı ve 1,4 milyar civarındaki nüfusu ile Çin yakın gelecekte en etkili siyasi aktörler arasında yerini alacaktır. Güney Kore gibi iktisaden gelişmiş eski arka bahçesinin hatıralarını unutmadan Kapitalist Bloktan aldıklarını bir gün ona karşı kullanmak ve eski hesapları yeniden açmaya yönelik çalışmalar yapacaktır. O zaman stratejik nedenlerden dolayı devam eden Rusya ittifakı da o kadar bağlayıcı olmayacaktır.

Kuzey Kore’nin onca umarsız davranışlarına karşı, Amerika’nın genelde belagat düzeyinde ve kara-propaganda ağırlıklı medya savaşından öteye gitmeyen tehditler bunu açık göstergesidir. Hollywood’un Çin kampanyaları, Tibet ve Doğu Türkistan sorunları ayrı satranç takımlarıdır. Batı sıkıştıkça takımlara satranca yeni piyonlar eklemek isteyecektir.

Huntington’un tezinde asıl sorun belki de buydu.

Çatı’şan “medeniyet” algıları değil, “medeniyet” diye yutturulan algılar olacaktır.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ankara Gazetesi