Hey, siz orada! Evet, evet, tam da size sesleniyorum. Bugün sizinle adalet üzerine konuşacağız. Ama öyle sıradan bir sohbet değil ha! Büyüklerin ne dediğine bir kulak verelim önce.
Aristo demiş ki: "Adalet, herkese hakkı olanı vermektir."
Oh, ne güzel söylemiş değil mi? Peki ama kimin neye hakkı var? Kim karar veriyor buna?
Sokrates atlamış hemen: "Bilge kişi, adaletsizliğe uğramaktansa, adaletsizlik yapmayı tercih eder."
Vay canına Sokrates! Peki ya ikisini de yapmamak? O seçenek yok muydu menüde?
Hz. Ömer'in sözü çınlıyor kulaklarımızda: "Adalet mülkün temelidir."
E hadi bakalım, gel de bunu bazı "mülk" sahiplerine anlat.
Şimdi size soruyorum:
- Hiç düşündünüz mü, neden herkes adaletten dem vurur da kimse tam olarak tarif edemez?
- Peki siz ne dersiniz? Adalet nedir sizce?
- Adil bir dünya mümkün mü? Yoksa bu sadece çocuk masallarında mı var?
Hadi, biraz daha derine dalalım.
Victor Hugo haykırıyor: "Af, intikamdan daha tatlıdır."
İyi de Hugo kardeş, neden dünya hala kan davasının peşinde o zaman?
Martin Luther King Jr. uyarıyor: "Adaletsizlik her yerde adaleti tehdit eder."
Bravo King! E ne yapacağız peki? Oturup adaletsizliğin adaleti yemesini mi izleyeceğiz?
Ve Gandhi, o bilge adam: "Göze göz, dünyayı kör eder."
Haklısın Gandhi! Ama gel de bunu gözü dönmüş insanlara anlat.
Son bir soru, düşünün bakalım:
Bu sözleri okuduktan sonra, adalet hakkında ne düşünüyorsunuz? Hala aynı fikirde misiniz? Yoksa "Boş ver kardeşim, adalet madalet hepsi lafta!" mı diyorsunuz?
Karar sizin. Ama unutmayın: Adalet, sadece mahkeme salonlarında değil, günlük hayatımızda da olmalı. Ya da olabilir mi?
Ne dersiniz, günlük hayatta adaleti sağlamak mümkün mü? Yoksa bu da mı hayal?
Son söz: Belki de adalet, bizim ona ne kadar inandığımız kadardır. Kim bilir?
Hadi bakalım, düşünün durun şimdi!