MENÜ
Ankara 27°
Ankara Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Yeni bir büyüme modeli
Vedat Bilgin
YAZARLAR
4 Ekim 2018 Perşembe

Yeni bir büyüme modeli

Son açıklanan dış ticaret verilerine baktınız mı? Birkaç aydır gelen verilerde dikkat çeken noktalar söz konusudur; bunlardan biri ihracattaki artış devam etmesine rağmen ithalatta düşüşün görülmesi ve ihracatın ithalatı karşılama oranının giderek artma eğilimine girmesidir. İkincisi, 2018 Eylül ayı ihracatının geçen yılın aynı dönemine göre %22.6 artışla 14.5 milyar dolara ulaşması oldukça önemlidir fakat burada iktisadi olarak bakılması gereken husus aynı dönemler içerisinde ithalatın %18.1 oranında azalmasına rağmen hâlâ miktar olarak ihracat rakamından fazla olması (16.4) yani dış ticaret açığının sürmesidir. Sevindirici olan ise ihracatın ithalatı karşılama oranındaki artışın devam etmesidir, açıklanan verilere göre bu oran %88.4’e ulaşmış bulunmaktadır.

“Aslında bu meselenin 1980’lerde bilemediniz 1990’larda çözülmüş olması daha geçe bırakılmaması gerekirdi; ‘ithal ikamesi modeli’ çerçevesinde temel endüstrilerin özellikle ara malı üreten sanayilerin kurulmasından söz ediyorum.”

YERÇEKİMİ VAR MI?

Bu konuda Güney Kore örneği oldukça öğreticidir ve Türkiye ile yerli otomobil üretme tarihlerinin başlangıcı aşağı yukarı aynı zamanlara denk gelmiş olmasına, onların küresel ölçekte rekabet edecek otomobil markaları olmalarına rağmen Türkiye bu işi daha yeni gerçekleştirmeye çalışmaktadır. 1960’lardan bugüne, sadece otomotiv sektöründe değil birçok sektörden benzeri örnekler vermek mümkündür. Dayanıklı tüketim malaları endüstrisinde bile yerli katma değer üretme bakımından uzun süre sorun yaşanmış, teknik ifadesiyle ‘sektörel dış ticaret hadleri sorunuyla’ karşılaşılmışsa, burada bir yanlış vardır ki bunların birikmesi bugünlere problem olarak yansıyacaktır.

Türkiye’nin ‘ithal ikame modelini’ uygulayarak yerli bir endüstri kurma çabaları büyük ölçüde engellenmiş(!) kurulan endüstrilerin dışa bağımlılık oranları hep yüksek seyretmiştir; bunun tesadüfi olduğunu söylemek ‘yerçekimi kanunu yoktur, atılan cisimler tesadüfen yere düşmektedir’ demeye benzer. Ekonominin politiği denilen şey veya ekonomi politik, iktisadın politik bir boyutunun olduğunu onunda devlet ve ekonomi arasındaki ilişkilerce belirlendiğini gösterir.

MODEL DEĞİŞİMİ

“Türkiye’de devlet ve onun dayandığı toplumsal zümreler ideolojik olarak Batı vesayetinde oldukları için, onların ekonomi politiğinin ürettiği kapitalist ilişkiler ancak Batı sermayesiyle simbiyotik bir ilişki çerçevesinde var olabilmiştir. Bunun iktisadi süreçlere çevrimsel yansıması krizler, döviz kıtlıkları ve IMF reçeteleri Dünya Bankası’nın programladığı büyüme siyasetidir ki bunun kaçınılmaz sonucu dış ticaret hadleri sorununun derinleşmesi, yeni krizler, yeni dar boğalar ve yeniden IMF’nin kapısını çalmak şeklinde olmuştur. Bu bakımdan ‘ithal ikamesi modelinin’ işleyişi bizde ithalatı ikame etmeyen bir şekilde olmuştur. Bu yapıdan çıkış ancak ‘devlet ve ekonomi’ ilişkisinin değişimiyle mümkün olabilirdi ki son on beş yılda yaşanan değişim budur.”

Türkiye, dövizdeki dalgalanmalara, dış operasyonlara rağmen, bugün bazı sorunlarla karşılaşsa da bir kriz yaşamıyorsa, reel sektörde üretim artışı sürüyorsa, burada bu değişimin rolünü görmek gerekir. Şimdi ise modelini değiştirip, döviz operasyonlarına maruz kalmayacak bir büyümeye geçmenin zamanıdır.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ankara Gazetesi