“Geçtiğimiz yıllarda, arkeolojik SİT alanlarının ve iyi durumda tescilli yapıların olduğu çok geniş bir alandaki bütün yapılar ‘yıpranan tarihi ve kültürel taşınmaz varlık’ olarak belirlenmiş ve Bakanlar Kurulu’nun 21.01.2010 tarihli kararıyla Başkent Ankara’nın tarihi merkezinin neredeyse tamamı ‘Yenileme Alanı’ ilan edilmişti. Bu kararı yargıya taşımamız üzerine 5 Mart 2015’te Danıştay 14. Dairesi yürütmeyi durdurma kararı vermişti. 22 Haziran 2015 tarihinde ise tekrardan Bakanlar Kurulu yenileme alanı ilanını yaptı, bu husus da şubemizce yargıya taşındı. İki yenileme alanı arasında ciddi bir farklılık yok ikincide alan bir miktar daha büyümüş. İkinci davamızda bilirkişi raporu yine lehimize geldi.
VERDİĞİ KARARA AYKIRI
Rapor bütün Ulus’u yapı yapı inceleyen bir rapordu ve bu incelemeler sonucu yenileme alanını bölgelere ayırmıştı; ‘bu bölgelerin bir kısmı gerçekten yıpranan yapılar içeriyor ve yenilemeye ihtiyaç vardır’ diyordu ama ‘bu haliyle topyekün yenileme alanı ilan edilmesi hatalıdır’ demişti. Bilirkişi, alanın yüzde 76 iyi durumdaki yapılardan oluştuğu tespitini yapmıştı. Danıştay ise daha önceden verdiği yürütmeyi durdurma kararını ve bilirkişi raporunu görmezden gelerek bu davada yürütmeyi durdurma talebimizi reddetti. Bu haliyle Danıştay en temelde kendi verdiği karara aykırı bir karar üretmiş oldu.
BİLİRKİŞİYE İTİMAT ETMEDİ
Diğer taraftan teknik bir konuda bilirkişilerin raporuna da itimat etmedi. Yenileme alanı kararıyla birlikte Melih Gökçek’in yıllardır Ulus hakkında kamuoyuna verdiği beyanatlar plan haline gelecek ve Ulus çok ciddi bir tehditle karşı karşıya kalacak. Bir şehrin tarihi kent merkezi herhangi bir kapsamlı çalışma, teknik bilgi ve araştırma yapılmaksızın Büyükşehir Belediyesi’nin hazırlamış olduğu 3-5 sayfalık üstünkörü bir durum tespit raporuyla talan edilmek istenmekte, Bakanlar Kurulu bunun yolunu açacak olan kararın altına imza atmakta, Danıştay da bu hukuksuzluğun bir öznesi olarak üstünü örtmektedir.”